Çocukluğumun en güzel
günleri zeytin ve çam ağaçlarıyla çevrili, küçük köprülü bir dağ köyünde yaban
mersini kokularıyla geçti. Küçük kız kardeşimle elimize geçirdiğimiz bir sepet
veya kovayla evden olabildiğine uzak tepelere tırmanıp mantar, salep ve yabani
otlar toplardık. Deve dikeni, deve tabanı, gelincik ve daha nicesi.
Gülüşlerimiz kalabalık şehir hayatından uzak alabildiğine… Başımızın üstünde
esen rüzgarın uğultusu ise en dibimizde.
Obamam, Bushum…
Ağzına geçirdikleri küçük
sürüngenleri siyah naylonla çevrili küçük balkonumuza getirip, ‘’Aferin’’almak
istercesine bekleyen kara kedilerim.
Ve sürüngen, fare kokulu
ağızlarına buse konduran kız kardeşim…
Güneşin ilk ışıklarını
yeryüzüne atmasıyla soluğu bağ-bahçelerde, seralarda alan insanlar görürdüm
hep.
Sabah on bir sularına
kadar karınca misali çalışır, üzüm dallarıyla çevrili çardakların altında enfes
bir kahvaltı yapar ve sonra sütlerini sağarak derin bir öğle uykusuna dalardı
bu insanlar. Domates fidanlarına ip geçirmekten yeşillenirdi çoğunun elleri ve
çapalardan nasır tutardı o toprak kokulu eller.
Yağmurlar yağardı bol
bol.
Çam kokusuna karışırdı
toprak kokusu ve sobanın bacasından tüten dumanla birlikte semaya yelken açardı
kokularla dumanlar.
Soğuk kış günleri don
inerdi köye ve okuldan geldiğimizde üzerinde elma hoşafı ve kuru fasulye
kaynayan sobaya ilişirdim hemen. Annem bilirdi okuldan döneceğimiz saati ve
dönmemize yakın harıl harıl yanardı soba.
Ellerimi yıkar ve
sularını sobaya serpiştirirdim. Sonsuz bir zevk alırdım damlaların kuruyana
kadar ahenkle sobanın üzerinde dans edişine.
Burnumda kestane kokusu,
içimde nisandan kalma lalelerin hayali, dizlerimdeyse yaralarla yaşardım iç
dünyamla dış dünyamın buluştuğu cennette, evimde.
Saatlerce tavşanları ve
tavukları kovaladığım zamanlar olurdu. Üstüme bir ceket atıp tepelere
tırmanırdım yine.
‘’Nereye gidiyorsun?’’
derdi annem.
‘’Acıktım, sofra
hazırlasana!’’ derdi erkek kardeşlerim…
Ve ben ardıma bakmaksızın
koşardım koşabildiğine.
Gülümserdim sadece.
Varsın geçsin zaman
geçebildiği hızda.
Varsın yer yer
buruklaşsın hayat, yaşlar süzülsün gözümde.
''Başucumda zaman''...
Akıp giderken ne güzeldin sen öyle...